loader image

Gülser Fırat’la Çocuk İftarları Söyleşisi

Kalabak/ Urla/ İzmir, 19.10.2025

Gülser Fırat, emekli Din Dersi öğretmeni. Isparta’nın Yalvaç ilçesinin bir köyünde doğdu. Ankara İlahiyat Fakültesini bitirdi. Antalya, Afyon, Kayseri ve Ankara’da öğretmenlik yaptı. Hatıralarını Ülkemle Yolculuğum adlı kitapta yazdı. Bunlardan çocuk iftarları ile ilgili çalışmalarının ayrıntılarını söyleşimize konu yapmak istedim. MD

Mehmet Demirci –Gülser abla, sizden özellikle çocuk iftiharlarıyla alakalı yaptığınız işlerin teferruatını sormak istiyorum. Buraya gelirken yazdığınız hatıra kitabınıza baktım; siz bu tür çalışmalara Kayseri’de başlamışsınız.

Gülser Fırat –Evet Kayseri’de başladım. Eşim Erdoğan Fırat, 1968’de Fransa’ya gitmişti. Ben de 1969’un Ocak ayında onun yanına gittim. Erdoğan Bey daha önce orada gençlerle beraber oluyormuş zaman zaman. Sohbet ediyorlarmış. Biz ev açınca o gençler bana hoş geldine geldiler. Biz de onları sık sık akşam yemeklerine davet ederdik. Bu gençler Türkiye’den yüksek lisans yapmak için, doktora yapmak için giden gençler. Yurtlarda kalıyorlar, kimisi evlerinde kalıyor.

Bunlardan bir Türk delikanlı, bir Fransız kızıyla da arkadaş olmuş. Kız Müslüman olmuş, Işıl ismini almış. Kuran-ı Kerim’i okumaya başlamış. İşte namaz kılmayı öğrenmek istiyor, Türk yemeklerini öğrenmek istiyor. O da sık sık bizimle beraber oluyor. Ve ben ona namaz kılmayı öğretiyorum. Yemek yaparken ona gösteriyorum, sohbet ediyoruz. Gençler devamlı dini sorularla hem Erdoğan Bey’i hem beni sıkıştırıyorlar. Biz de dilimiz döndüğünce cevap veriyoruz.

Çevremizdeki gençlerin bazı konulara canları sıkılıyordu. Mesela çarşıya çıkıyorsun her tarafta böyle çikolatalar, şunlar bunlar, Noel Baba resimleri falan. Ve sık sık da her Aziz’in gününde programları oluyor. Azizlerin gününde, evliyaların gününde programları oluyor. Müslüman olan Işıl’a sordum, daha fazla bilgi verdi. Maşallah ne de çok azizleri var. (Batı dillerinde “saint kelimesi, aziz demek. Bunun yanında evliya, eren, veli, aziz mertebesine çıkmak, aziz kabul etmek gibi anlamlara da gelir. Onların çok sayıda azizleri (velileri) vardır. Anlaşıldığına göre bu azizler için çok sık anma ve kutlama günleri bulunmaktadır. MD)

Gülser Hanım devam etti: çevremdeki gençler: “Neden bizde olmuyor, neden bizde olmuyor, niçin yapılmıyor filan” diye bana hücum ettiler. Şimdi orada ben bu hücumlara muhatap olunca ve bizzat gördüklerime bakarak iyice bilendim. Türkiye’ye geldim. Nazik Erik Hoca rahmetli ile konuşuyoruz. “Hocam, dedim, böyle böyle, orada gençler beni çok sıkıştırdılar. Orada her azizin bir çevresi var. Onu anıyorlar, hatıra eşyası çıkarıyorlar, bir şekilde onu canlı tutuyorlar. Gençler beni çok sıkıştırdılar. Neden bizde böyle şeyler yok? diye. Şimdi mesela biz Ahmet er-Rifai Hazretleri diyoruz ama orada kalıyor. Onunla ilgili sürekliliği olan bir gün yapmıyoruz, bir dua günü yapmıyoruz, bir şey yapmıyoruz. Neden yapmıyoruz falan” diye böyle hoca ile konuştum.

Dedi ki Nazik Hoca, önümüzde Ramazan var dedi, mesela Ramazan’da bir şey yapalım. E ne yapalım? Bir çocuk iftarı yapalım. E çocuk iftarında neler yapılabilir? Mesela Karagöz Hacivat oynatılabilir. Başka şeyler yapılabilir. Erdoğan Bey Allah razı olsun bir Karagöz ekranı yaptı. Ülkü, Aysel Yardım, birisi Karagöz oldu, birisi Hacivat oldu. Amatörce bir Karagöz oyunu sergiledik. Böylece ilk defa Kayseri’de çocuk iftarını yaptık biz. İlk defa. Kayseri hiç öyle bir şey görmemiş.

MD- Nerede yaptınız?

GF- Ticaret odasının bir salonu vardı. Orada yaptık.

MD- Kimleri çağırdınız?

GF- Kimleri çağırdık? İlkokulda çocukları olanları, ilkokul çocuklarını. Mesela Aysel (Yardım) getirdi kendi okulundan çocuklar. Ondan sonra Ülkü (Turan) getirdi öğrencilerinden. Konu-komşuya ilan ettik. Eşten, dosttan çocuklar geldi. Servet diye bir arkadaşımız vardı Allah rahmet eylesin, Yetiştirme yurdunda müdire. O öğrencilerini getirdi. Tabii yemekler hazırlanacak. Yurtta yemekleri pişirttik. Ondan sonra arabası da vardı. Yemekler oradan geldi. Ve Kayseri’de ilk defa bir çocuk iftarı yapıldı. Tabii gazeteler falan bunları yazdı. Böyle bir şey şimdiye kadar hiç olmamış diye.

MD-Programda başka neler vardı?

GF-Ben de orada çocuklara bilgi yarışması yaptırdım, ilahi söylettim. Bilgi yarışmasında çocuklara ufak tefek hediyeler verdik. Diş kiraları hazırladık. İlk defa böyle başladık.

MD-Sonuç ve yankısı nasıl oldu?

GF-Çok iyi oldu. Çok iyi oldu. Yani öğrenci de veli de hepsi memnun kaldı.

MD-Çocuk iftarından hareketle bunun benzeri etkinlikler de vardır, Onları anlatın bize.

GF-Bir de şunu yapıyordum ben. Öğretmen okulunda çalışıyorum. Bilirsiniz duvar gazeteleri çıkarılır. Ben de müdür beyin izniyle gazete çıkarmak istedim. O gazetede ne yapıyorduk? Mesela kandilleri bir hafta evvelinden ilan ediyorduk. Bayramları hatırlatıyorduk. Böyle sorulu cevaplı metinler hazırlıyorduk. İşte mesela birisi diyelim ki Ayşe isminde bir çocuk Fatma’ya soruyor. Sen Kandil’de kimlere gideceksin, kimleri tebrik edeceksin? Fatma da diyor ki, “Evvela babaannemden, anneannemden, dedelerimden başlarım, ondan sonra komşulara, akrabalara giderim.” Yine soruyor, “Peki gittiğinde sana bir şey veriyorlar mı?” Öbürü de diyor ki, “Tabii, kimisi mendilin içinde para veriyor, kimisi diyor, mendilin içinde şeker veriyor.” Böyle sorulu cevaplı gazetede ilan ediyorduk. Onlar da çocukların ilgisini çekti, öğretmen okulunda okuyan çocuklar. Çok hoşlarına gidiyordu.

Sınıfa da girince diyordum ki, duvar gazetemizi okudunuz mu? Okuduk. Peki siz köylere gittiğiniz zaman ne yapacaksınız? Efendim bunları tabii biz de anlatacağız, biz de yapacağız. Yani müsbet bir şey yaptığın zaman itibar görüyor. Ben de bu kanaate hasıl oldu.

MD-Peki daha sonra hangi şehirde bulundunuz?

GF-Ankara’da yaptım. Ankara’da evimde yaptım yalnız.

MD-O nasıl oldu?

GF-Evimde öğrencilerimi, özellikle ortaokul öğrencilerini çağırıyordum. Kendi tanıdıklarımızın çocuklarını çağırıyordum. Salonumuz genişti, kalabalık oluyordu. Rahmetlik Eşref’i (Yeşilyurt) çağırıyordum Eşref İmam oluyordu Baki (Bilgin) müezzin oluyordu akşam namazını kıldırtıyorum. Şimdi çocuklara abdest aldırtıyoruz, akşam namazı kılınacak ondan sonra ne olur ne olmaz diyordum, bir de yedek abdest için teyemmüm yaptırıyordum. Mesela namazdayız bir çocuk, “Gülser teyze abdestim bozuldu ben yapayım?” Cevap verdim: “Yavrum yedek abdestin var ya onunla kılarsın.” Yani maksat çocukları namaza alıştırmak. Cemaatle namaz kılmayı göstermek.

MD-Ankara’da kaç yıl devam etti bu?

GF-Ankara’da birkaç sene devam etti.

MD-Hep evinizde yaptınız?

GF-Evimizde yaptık.

MD-Aynı formatta yaptınız.

GF-Evet. Hatta Can Güzel (Zülfikar) geçen sene dedi ki “Ya Gülser teyze sen bana Madmazel Noralyan’ın Koltuğu diye bir kitap hediye etmiştin; ona vermişim bir kandilde. Kitaplarımı yerleştirirken elime o kitap geçti. Ta o günleri hatırladım. Ne güzel kandil günleri yapıyordunuz.” dedi.

MD- Sonra İzmir’e geldiniz ve burada da devam ettiniz.

GF-Sonra İzmir’e geldik. İzmir’de ilk defa Gülen Hanımların evinde yaptım, bir Mevlit kandiliydi. Biz orada kiracı olarak oturuyorduk. Hatta o gün Alişir ile Candan diye bir kızımız vardı, onlara çocuklara isim koyma usulünü gösterdim. Alişir baba oldu, Candan anne oldu. Bez bebek ellerinde. İsim koyma merasimini orada gösterdim böyle olur diye. Ondan sonra ben bir yer tuttum. Teleferik’in orada bir çayhane vardı. Kandil kutlamasını Ramazan’da orada yaptım. İftar yemeği yaptık orada. Aydınlı Karı Kocaydı orayı işleten. Helvası bizden olsun dediler. Helvayı onlar hazırlamıştı. Bir ara Topkapı adlı kıraathanede yaptım. Dokuz Eylül Ü. Rektörlüğünün lokalinde yaptım. Bu hem Kandil kutlaması hem çocuk iftarıydı. Bir keresinde de bir lokantayı kapatmıştım, lokantada yaptım. Zaman zaman de evimizde yaptık, evimizin salonu müsaitti.

MD-Gelelim dernekte (Türk Kültür Sanat Derneği) yaptıklarınıza.

GF-Dernekte yaptıklarım daha yeni sayılır, şurada 3-5 seneliktir. Çok eski değil. Dernek başkanına haber vererek orada kandil kutlamaları yaptım, çocuk iftarı yaptım. Kendi çocuklarımızı, tanıdıkların çocuklarını çağırdığımız gibi, dışarıdan da eğer gelebilen olursa, konunun, komşunun, eşinizin, dostunuzun çocukları varsa onları da getirin diye arkadaşlara söyledim.

MD-Ortalama kaç kişi oluyordu? Ortalama aşağı yukarı.

GF-Bayağı kalabalık, 40 falan oluyordu.

MD-Orada yapabildiğiniz ne vardı? Namaz orada mümkün değil belki.

GF-Namaz kıldırıyordum tabii. Evden kilim keçe seccade götürüyordum. Mehmet Can imam oluyordu. Ondan sonra çocuklara abdestli gelin diyordum. Orada abdest alın diyordum. Tabi hepsi abdest alamaz. Teyemmümü gösteriyordum. Akşam namazı kılacağız.

MD-Başka ne vardı programda?

GF-Bilgi yarışması vardı. Bilgi yarışması. Birkaç defa gençler katkıda bulundu. Mansur Levent, Aliyar, onun arkadaşı Ziya gibi. Mesela Nasrettin Hoca oldu biri, bugüne uygun Nasrettin Hoca fıkraları anlattı. Onlara kılık kıyafet ayarlıyordum. Evden sabahlığımı götürüyordum, cübbe olarak giydiriyordum. Erdoğan Beyin namaz takkesine sarık sarıyorduk. Sakal takıyorlardı pamuktan. Yani çocuklar da gayret ediyorlardı ama kendiliklerinden değil, benim zorlamamla oluyordu.

Ondan sonra davulcu manileri hazırlıyordum bunlara, dernekte davulumuz var. “Hadi yavrum sen bak üstüne, bak şu yazılı, bunu söyle bir davul vur. Tam iftar zamanı.” Tamam iftar oldu diye iftarımızı açalım diyordum. Sağ olsun bu gençler hayır demiyorlardı ama pek de gönüllü katılanları görmedim.

MD-Bu toplantılara katılan çocukların psikolojileri, tavırları nasıldı?

GF-Özellikle ilkokul çağındaki çocuklar çok hevesliler. Mesela birine sübhanekeyi okutuyorum, hemen bir kalem veriyorum veya bir şey veriyorum. Bir de alkış alıyorlar tabii. “Biz de okuyacağız, biz de okuyacağız” diye hevesleniyorlar çocuklar. Özellikle Taha diye bir çocuk vardı. O çok maşallah hevesli.

MD-Fransa’daki gördüğünüz, orada neredeyse her hafta yapılan bir Aziz’in anma günü, sizi kamçılamış, ilk hevesi, motivasyonu uyandıran bu oldu sanıyorum.

GF-Evet, evet.

MD-Peki, bu yaptığınız faaliyetler, pek kolay değil, en az bir ay hazırlanıyorsunuz, bilgi yarışması bilmem ne, o bayağı vakit alan bir şey. Peki bu gayretlerin neticesini alıyor musunuz? Yani milli kültüre, dini kültüre, çocuklar bakımından, ailelere bakımından, bunun canlı katkılarını gördünüz mü?

GF-Elbette bunları takdir için yapmadık. Bunu memleket hizmeti sayarım. Şahıslar bazında bizim dernekte yapılanların hakkında sadece Taha’nın anne ve babasından takdir aldım. Onlar çok memnunlardı. Diğerlerinde pek bir böyle bir şey görmedim. Timurlenk sokağında otururken, orada alt katta bir komşum vardı. Vanlı. Onun bir çevresi vardı. Ben o çevreye girdim. O çevredeki çocuklarla bu çalışmaları yaptım. Hâlâ onlarla haberleşiyoruz. Evet unutmadılar, o günleri unutmadılar. Biz de devam etseydik diyorlar.

MD-Onlarla nerede çalışma yaptınız?

GF-Balçova’da o komşuların evinde yaptım. Şimdi Van’a gittiler. Ta oradan zaman zaman telefon eder. “Kızım hâlâ o günleri unutmadı, Gülser teyze” diye. Bu tip şeyleri ilk defa görenler daha hoşlarına gidiyor. Latife Hanım’ın komşusu vardı. Aynı zamanda ben Balçova’da, orta 2’de onu okutmuştum. O kızdan çok istek gördüm. “Bu devam etseydik, biz de devam ettirebilseydik” diye ondan duydum. Başka çocukların anneleri bilhassa arada telefonla bayramda, seyranda ararlar. “Ah o günler ne güzeldi, çocuklarımız çok memnunlardı” falan diyenleri duydum.

MD-Bu tür çalışmaların kültürümüze katkısı hakkında ne dersiniz?

GF-Bu yaptıklarımız eski kültürümüzü, geleneğimizi, göreneğimizi çocuklarımıza aktarmak için bir köprü. Onlar görsün, onlar da ileride çocuklarını anlatırlar, yaparlar, uygularlar veya en azından bu bizim zamanımızda, çocukluğumuzda şunlar oluyordu diye hatıralarında yer eder, kültürümüzü naklederler diye düşünüyorum. Çünkü ben çocukluğumda gördüğüm bazı şeyleri hala özlüyorum. Mesela özellikle Ramazan ayında, Yalvaç’ta olduğumuz dönemde evler şimdiki gibi değildi. Böyle biz haney deriz, önü açık olur. Bu haney de yemek yerken karşıdaki komşunun da haneyde yemek yediğini görürsün. O ona sorar: “Benim sofrada şu var, sende var mı?” Yok ise hemen bir tabak, ona yollar. Şimdi bunlar kalıcı şeyler oluyor. Ondan sonra Çakıraba derdik, sesi çok güzel bir komşumuz vardı Yalvaç’ta Ramazan aylarına rastladığımızda Çakıraba gelir, teravihi iki rekat iki rekat kıldırtır. Her iki rekatten sonra Yunus Emre’den bir ilahi okurdu. Allah rahmet eylesin, onun okuttuğu ilahiler sanki bende yer etmiş gibidir. Çakıraba gelmeden namaza başlanmazdı. Çakıraba gelir teravih kıldırtırdı. Bunlar kalıyor insanda.

MD-Evet bu kandil kutlamaları, Çocuk iftarları faaliyetlerinizle alâkalı başka ilave edeceğiniz şeyler varsa, onları da kaydedip ben burada nokta koyacağım.

GF- Şimdi istiyorum ki meselâ hoşa giden bu tip şeyleri, gençlerimiz kendi çevrelerinde de çocuklara tattırsınlar. Bunlar çocuk zihninde yer ediyor. Bizim de geleneğimizde şunlar var, bunlar var diyebilsinler. Yani benim amacım kültürümüzün gelecek nesillere az çok demeden aktarılmasına katkıda bulunmaktır.

MD- Gülser Abla çok teşekkür ederim.